30 Mart 2016 Çarşamba

Oğuz Atay & Ahmet Hamdi Tanpınar & İhsan Oktay Anar // Türk Edebiyatı'nın Özgün Kalemleri

Bazı yazarlar vardır ki çağdaşları birbirinin aynı hale gelmiş tarzda yazılar kaleme alırken eseriyle bir farklılık yaratır. Kendi zamanında bazen yeterince anlaşılmazken çağının ötesine geçip bir çok kişiye ilham olur. Türk edebiyatında böyle kelamlar edildi mi akla hiç kuşkusuz ilk olarak Oğuz Atay'ın başyapıtı Tutunamayanlar gelir. Çünkü kitap aynı anda içine tiyatro, şiir ve düz yazı sokulmuş, bir çok alegori ile renklendirilmiş, hiç görülmemiş alaycı bir üslupla acı olaylar anlatılmıştır. Ayrıca pek çok eserden beslenen, onlara göndermeler taşıyan kendince ağırlığı olan bir kitaptır. Absürtlüğü ve farklı anlatımıyla devrinin yazarları tarafından dışlanmıştır. Yayınevleri kitabını basmada türlü güçlükler çıkarmıştır. Devrinde de pek az kabul görebilmiştir. Fakat sonra bugün internet furyasıyla birlikte eski şairlerin, edebiyatçıların ve filozofların özlü sözlerinin, kitap alıntılarının birbiri ardına paylaşıldığı günlerde yeniden keşfedildi. Kitaptan alıntılara herkes hayran kaldı ve gidip alıp okumaya çalıştı ama bu herkesin yapabileceği bir iş de değildi. O kitabı herkesin görmesi, belli noktaları yakalayabilmesi için ön şart bir parça tutunamayan olmaktır. İnsan vardır devrinin içinde, gönül işleri hayat koşuşturmacası derken hiçbir karanlığı görmeden, çok fazla kafa yormadan cahil ama mutlu yaşar gider. İnsan vardır gerçeklik hastalığı olarak sıkça bahsettiğim bu dünyanın acılarına vakıftır, diğerlerinin yakaladığı şeyleri yakalayamaz, yakalasa da keyif alamaz. Kendini bir kalıba sokamaz, giriştiği hiçbir işte, hiçbir hedefinde tutunamaz.

27 Mart 2016 Pazar

Tiyatrolar Günü Kutlu olsun! / Eski Türk Oyuncuları


Bilindiği gibi bugün Tiyatro Günü. Tiyatro artık halkın tabanı tarafından unutulmaya yüz tutmuş, entellerinse bir parça gösteriş için gittikleri bir faaliyet olarak kaldı. Eskiden sinemalarda gördüğümüz oyuncular genellikle aynı zamanda tiyatrocuydular. Tiyatro bir oyuncu için zorlu bir deneyim, çünkü sinemadaki gibi bir çok kez aynı sahneyi canlandırıp en iyisinin seçilmesi yerine aynı sahneyi yine defalarca canlandırıp her seferinde en iyiyi yakalama çabası var. Bu da oyunculuklarını her seferinde daha iyi toparlıyor. Bugün bir Türk filmine bir kez baktıktan sonra tekrar bakmıyorsak, oyunculukta kalite düşmüş, güldürü -birkaç başarılı yapım dışında- sadece cinsellik ve küfürlerle yapılır hale gelmişse, gözlerimiz hep filmin içinde bir Haluk Bilginer gibi eski devlerden var mı diye bakınır olmuşsa bunun sebebi artık oyuncuların tiyatro ile pişmemesidir. Ha o eski oyuncuların bir kısmı tek role hapsedilerek ya da şu an gülmek için baktığımız absürt filmlere katılarak bir parça harcandılar. O da apayrı mesele. Ama yine de gönlümüzde devleştiler. Şimdi o devlerin bir bir yıkıldığı bir çağdayız. Her sene birkaçının ölüm haberini aldık, bir çoğunun da artık yaşlandığını biliyoruz. Bu yazımda o devleri anacağım.

23 Mart 2016 Çarşamba

2016 Bahar Okuma Şenliği Listesi

1. Kategori (10 puan): Olayların bahar mevsiminde geçtiği veya baharı, çiçekleri, börtü böceği çağrıştıran bir kitap.

Kelebek - Henri Charrière

2. Kategori (10 puan): Bir çizgi roman veya manga veya foto roman.

Mesih Savaşı - Marvel

3. Kategori (10 puan): Yaşanmış bir savaşı anlatan bir tarih kitabı veya olayların yaşanmış bir savaş döneminde geçtiği kurgusal bir roman

Kitap Hırsızı - Markus Zussak

4. Kategori (10 puan): Anti-kahraman bir karaktere sahip bir kitap.

Otomatik Portakal - Anthony Burgess

5. Kategori (10 puan): Evde okunmayı bekleyen veya elinizde olmasa da okumak isteyeceğin 10 kitaptan kurayla belirleyeceğin bir kitap.

Şato - Franz Kafka

6. Kategori (10 puan): Yasaklanmış bir kitap.

Çavdar Tarlasında Çocuklar - J.D. Sallinger

7. Kategori (10 puan): "Kadın" temalı bir kitap.

Karanlığın Sol Eli - Ursula Leguin (252 sy) Ayrıntı Yayınları - Okundu

8. Kategori (10 puan): İşlenen suçun cinayet olmadığı polisiye/gerilim türünde bir kitap.

Adrenalin - Jeff Abbott

9. Kategori (10 puan): Gilmore Girls listesinden bir kitap. 

Fareler ve İnsanlar - John Steinbeck

10. Kategori (10 puan): Normalde okumayacağınız veya uzak duracağınız türde bir kitap.

İskandinav Şiir Antolojisi - Özkan Mert (128 sy) - Yitik Ülke Yayınları (Kitaplığımdaki ilk ve tek şiir kitabı)

11. Kategori (10 puan): Mektup veya anı veya biyografi veya otobiyografi türünde bir kitap.

Milena'ya Mektuplar - Franz Kafka

12. Kategori (10 puan): Kitap Ağacı'nın aylık kitaplarından veya herhangi bir Kitap Ağacı Kulübü tarafından Bahar Okuma Şenliği sırasında okunacak bir kitap.

Adalet- Ann Leckie (Bilimkurgu Kulübü)

13. Kategori (10 puan): Basılı tek bir kitabı olan bir yazardan bir kitap.

Kötü Prensesler - Linda Rodriguez McRobbie

14. Kategori (10 puan): Hayvanların ana karakterlerden biri olduğu bir kitap.

Roverandom - J.R.R. Tolkien

15. Kategori (10 puan): Genç yetişkin türünde bir kitap.

Alaska'nın Peşinde - John Green

16. Kategori (10 puan): Olayların Güney Yarımkürede geçtiği bir kitap.

Yüzyıllık Yalnızlık - Gabriel Garcia Marquez

17. Kategori (10 puan): Kendi ülkesinde yaşamayan / yaşamamış bir yazardan bir kitap.

Kafamda Bir Tuhaflık - Orhan Pamuk

18. Kategori (Her kitap 10 puan, 3 kitabı da okuyana ekstradan 20 puan, toplam 50 puan): Olayların geçtiği yerin kitabın isminde yer aldığı üç kitap.

Wigan İskelesi Yolu - George Orwell
Marslı - Andy Weir
Afrikalı Leo -Amin Maalouf

19. Kategori (Her bir kitap 10 puan, tüm kitaplar okunursa ekstradan 30 puan, toplam 60 puan): Kapağındaki baskın rengin kırmızı ve mavi ve yeşil olduğu birer kitap. (Her renkten bir kitap okumanız gerekiyor).

Mucize - R. J Palacio [Mavi]
Ejderhanın Sırrı - Weis &Hickman [Yeşil]
Ejderhanın Hiddeti  - Weis &Hickman [Kırmızı]

20. Kategori (Her bir kitap 10 puan, tüm kitaplar okunursa ekstradan 20 puan, toplamda 60 puan): Şimdiye kadar hiç kitabını okumadığınız dört yazardan birer kitap. Yazarların ikisi Türk, ikisi yabancı, ikisi kadın, ikisi erkek olmalı.

Kayboluş - Georges Perec (310sy) Ayrıntı Yayınları - Okundu
Saatleri Ayarlama Enstitüsü - Ahmet Hamdi Tanpınar (395 sy) Dergah Yayınları- Okundu
Uğultulu Tepeler - Emily Bronte
Adı Aylin - Ayşe Kulin (494 sy) Everest Yayınları - Okundu

21. Kategori (Her bir kitap 10 puan, tüm kitaplar okunursa ekstradan 40 puan, toplamda 80 puan): Ölmeden Önce Okunacak 1001 Kitap Listesinden dört kitap. 

Frankenstein - Mary Shelley
Büyük Umutlar - Charles Dickens
İki Şehrin Hikayesi - Charles Dickens
Siddartha - Hermann Hesse

22. Kategori (Her bir kitap 10 puan, tüm kitaplar okunursa ekstradan 40 puan, toplamda 80 puan): Kendinizin belirleyeceği bir temaya uyan dört kitap.

Gedik Savaşları Efsanesi Kitapları

Büyücü Çırak - Raymond E. Feist
Büyücü Usta - Raymond E. Feist
Gümüşdiken - Raymond E. Feist
Sethanon'da Karanlık - Raymond E. Feist

22 Mart 2016 Salı

Veba - Albert Camus / Savaşlar ve Veba

Bazı kitaplar vardır, sadece belli bir durumda belli bir psikolojiyle okunursa yazarla aranda bağ kurulabilir. Bunu herkes yapamaz, aynı yerden yaralı olmak aynı fikirlerle boğuşmak gerekir. Kitabı anlayabilmek için uğraşan biri olarak yazarın yazdığı döneme, hayatına ve kişiliğine eğilirim. Camus dünyaya 1913 yılında geldi. Henüz bir yaşındayken ilk dünya savaşı patladı. Bu bizim için olduğu kadar Avrupa için de dehşetli bir olaydı. O yaşında babasını kaybetti. Hayatı iki savaş arasının rüzgarlarında geçti, sol ideolojiye kapıldı ama çok da tutunamadı. İkinci Dünya Savaşı yıllarında 1942'de kitabın da geçtiği Cezayir Oran'da bulundu, daha sonraysa Paris'e döndü. Savaşın tüm dehşetini birbiri ardına gelen ölüm haberlerini gördü ve o yıllarda Veba'yı kaleme aldı. One Piece animesini izleyenler bilirler. Orada bir Doktor Hiluluk vardı. Doktorların toplatıldığı ve sadece krala hizmet ettirildiği, halkın hastalıktan kırıldığı bir ada ülkesinde doğru düzgün tıbbi bilgisi bile olmasa da insanları kurtarmaya çalışan bir doktordu o. Nihai amacı ise tüm şehrin ana hastalığını, kalplerindeki yarayı o karanlığı iyileştirebilmekti. İşte Rieux'un Veba ile mücadelesi de böyle bir durum diyebiliriz. O yıllarda dünyanın hiçbir yerinde vebanın yaşandığına dair bir bilgi yok, zaten ölümün çok daha kanlı bir yolu devredeydi. Camus'un kitabındaki Veba dünyanın karanlığıyla savaşın bir meteforuydu. 

15 Mart 2016 Salı

Üçüncü Dünya Savaşı - Burak Turna / Ortadoğunun İçine Düştüğü Cendere

Bereketli Hilal yazımda ortadoğunun bütün güç odakları için nasıl bir öneme sahip olduğunu anlatmıştım. Batı demokrasi sözcüğünü çok sever ve biz cahil doğululara demokrasi dağıtmaya bayılır. Bu çok karlı bir iştir çünkü. Bölgede yaşanan karmaşa organ mafyalarından, ilaçları için denek arayan bilim adamlarına kadar bir çok kişinin işine yarar. Sonra terör ortaya çıkartılır ve çevre ülkeler tehdit altına sokulur. Bu sefer silah tüccarları para kazanmaya başlar. Bölgedeki kara paradan mafyalar kadar onları besleyen devletler de kar payını ceplerine indirirler. Ortalık iyice karıştırıldığında doğrudan NATO ya da Amerika müdahalesi yapılır. Bu sırada bir çok üs yapılır, bölgenin doğal kaynakları ele geçirilir, ülkeler çoğu bize bile açıklanmayan anlaşmalara zorlanır. Sonra bölgeye liberal ekonomi getirilir halk biraz rahat görebilir belki ancak Gordon Gekko'nun konuşmasından bahsederken dediğim gibi liberalizm sadece belli bir azınlığı beslerken diğerlerini uyutmaya yönelik bir sistemdir. Rusya'ya ilk Burger Kings açıldığında adamlar medeniyet sonunda geldi demişlerdi. Çünkü batının liberalizminin o pırıltılı albenisi onlar için medeniyetti. Adamları suçlamıyorum tabii, o kadar yıl her şeyi denk tutmaya çalışan bir hükumetin oluşturduğu inanılmaz basitlikteki bir baskıdan çıktığında ebeveyninin gözetiminden çıkmış çocuklar gibi tüm o parıltılı merak duydukları şeylere saldırmışlardı. Ortadoğunun sözde demokratik bölgelerindeki halk da böyle işte. Çılgın çocuklar gibi batının mallarına uzanıyor, ona özenip gökdelenler dikiyor, bunu yaparken daha da tembelleşiyor ve sistemin çarkı oluveriyor. Fakat bunun acısı sonradan çıkıyor. Bir kaç yıllık rahatlıktan sonra yeniden yoksullaştıklarını, soyulduklarını görüyorlar. Krizler çıkıyor, ekonomileri bozuluyor, halk mutsuz, halk isyanlarda. tüm döngü en başa dönüyor.

12 Mart 2016 Cumartesi

İstiklal Marşı ve Türkiye Tarihi

Bundan 95 yıl önce bugün İstiklal Marşı yazıldı. O günlerde vatan işgal altındaydı. Yokluktan varlık yaratılarak destansı bir savaş başlatılmıştı. İnönü Muharebeleri zamanıydı ve direniş için milli bir ruh oluşturmak çok önemliydi. Çünkü planlar ne kadar dahice yapılırsa yapılsın insanlar piyon değildir, inançlarını kaybederlerse bir kere hiç bir şey fayda etmez o savaş kaybedilir. Kapıdaki Düşman filminde Alman ordularının üstün gücü karşısında giderek güçsüz duruma düşen Ruslar hem halka hem askere moral olması için bir kahraman yaratmaya karar vermişti.  Bir çok yazar ve şair kahramanlık hikayeleri ve duygulu şiirlerini bu dönemde yazdılar. Birinci Dünya Savaşı'ndaki tek gururumuz Çanakkale anlatıldı. Seyit Onbaşı gibi nice kahramanın hikayeleri bir parça da abartı katılarak anlatıldı. O kahramanların çabaları boşa çıkmamalıydı. Çanakkale Geçilmez denilmişti ve bugün masa başında aynı toprakların kaybedilmesine izin verilmemeliydi. Şiirler yazıldı, vatanın önemine bayrağa dair. Öyle coşturucu bir ruhu vardı ki bunların hala okusanız tüyleriniz diken diken olur. Ancak milletin daha yüce bir şeye ihtiyacı vardı. Dilden dile nesilden nesile dolaşacak yeni bir marşa. Durum hayatiydi, eğer bir anlık moral kaybı olursa umutsuzluk çukuruna bir kez düşülürse vatan bir daha geri alınmamak üzere kaybedilebilirdi. Bu propaganda sürecinin son ve en etkili hamlesi olarak düşünülen İstiklal Marşı için bir yarışma düzenlendi. Her biri şaheser bir çok şiir başvurdu ama hiçbir şiir aranan o ruh için yeterli bulunamadı. Bunu gerçekten yapabilecek belki de tek kişi ise işin içine para girmesinden hoşlanmayarak yarışmaya katılmadı önce ama sonra vatan için kabul etti yazmayı. Bitirdiğinde ise "Allah tekrar İstiklal Marşı yazdırmasın" diyebildi. Önce Osmanlı ezgileriyle sonra da modern şekilde bestelenen marşımız bugünlere kadar ulaştı. Halk üzerinde beklenen etkiyi de yaptı. Yunan denize döktüğünde çılgın Türkler beklenmeyen bir zafer kazanmışlardı.

10 Mart 2016 Perşembe

Bitmeyecek Öykü - Michael Ende ve Fantastik Kitaplar / Fantastik Edebiyat Nedir?

23 Nisan yazımda okuma serüvenimden bahsederken Fantastik Edebiyat'ın hayatımda önemli bir yere sahip olduğundan bahsetmiştim. Peki nedir bu fantastik? Modern anlamda Tolkien ile başlasa da aslında masalların mitolojinin ve destanların tarihi kadar eskidir. Üzerinde Tanrıların, anka kuşundan ejderhalara binbir çeşit yaratığın dolaştığı, hayatın bambaşka aktığı büyülü dünyalarda uzun bir yolculuk, türlü maceralar ve aslında bizden bu dünyadan hayatlar anlatılır. Olayın içine katılan doğaüstülük onları gerçekten bütün bütün uzak kılmıyor. Tolkien'in serisinde geçmişte büyük devletler kurmuş sonrasında devletlerini hırsları yüzünden kaybedip darmadağın olmuş cüceler Yahudilerden, Zaman Çarkı'nın Aielleri, Dune serisinde Dune'un yerli halkı Türklerden, Weis Hickman'ın yakın dönemde çıkardıkları Ejderkemikleri serisi gibi bir çok fantastik kitaptaki barbarlar viking ve İskandinav milletlerinden esinlenilmiştir.

8 Mart 2016 Salı

Kadınsız Erkekler - Haruki Murakami / Kadınlar ve 8 Mart

Bir gün sen de kadınsız erkeklerden olacaksın. O gün en ufak bir uyarı, küçücük bir ipucu vermeden; önsezi olarak hissettirmeden ya da içine doğmadan; kapını çalmadan, hiç beklemediğin bir anda seni bulacak. Bir köşeyi döndüğünde, aslında çoktan oraya varmış olduğunu anlayacaksın. Geriye dönmek mümkün olmayacak. O köşeyi bir kez dönünce, orası artık senin için mümkün olan tek dünya olacak. O dünyada sen kadınsız erkeklerden biri olarak anılacaksın.

Kadınlar... İntiharların ve cinayetlerin bir çoğunun sebebi erkeklerin kadınlarla olan bu çarpık ilişkileridir kuşkusuz. Erkekler bir kadına olan tutkuyu dostluklarının, hatta ailesinin önüne koyabilirler. Zaten aile temeli üzerine kurulu toplumlarda kitaplardaki o bitmeyen dostlukları bulmak zor olduğundan karşı cinsle kurulacak bir ailenin zorunlu sürekliliği aranır. Çok kolay kapılırlar, doğa onları güçlü kaslı yaratsa da bir kadının çekimine karşı acizdirler. Arka kapaktan bu alıntı kitaba adını da veren son hikayeye ait ve kitabın genelini özetleyen bir son söz cümlesi gibi. Murakami kadınların gizemli doğalarıyla fazlasıyla ilgili bir yazar.  Bu kitap bir kadının erkeğin yaşamına nasıl dokunduğu ve gün gelip gittiğinde geride nasıl bıraktığı üzerine yedi öyküden oluşuyor. Murakami'nin 1Q84 ve daha bir çok kitabında olduğu gibi kadınlar hikayelerin merkezinde.

4 Mart 2016 Cuma

Lolita & Bizim Büyük Çaresizliğimiz & Vampirle Görüşme / Cinsel Sapkınlıklar ve Pedofili Üzerine

Önceki yazımda bu sene oscarına konu olan ve yakın dönemimizde bizde de sıkça gündeme gelen taciz skandallarıyla ilgili konuşmuştum. Toplumlar ne kadar kuralcı olurlarsa olsunlar tarihin her döneminde ve her ülkede katiller ve hırsızlar çıkabildiği gibi sapıklar da çıkıyor. Bunların bir kısmı doğrudan cinsel istismara yönelirken, bir kısmı bu yönlerini baskılamaya çalışıyorlar. Bir noktada patlak verip olay ortaya çıktığındaysa halk haliyle katillere ve hırsızlara verdiğinden kaç kat fazla tepki veriyorlar. Türkçe'ye Tutku Oyunları olarak çevrilen Little Children filminde teşhircilik yaparken yakalanmış bir karakter tüm mahalle tarafından afaroz edilmiş, herkesin vebalı gibi uzak durduğu biri haline gelmişti. Öyle ki filmin bir sahnesinde sadece havuza girdi diye o ana kadar çocuklarıyla zerre ilgilenmeden oturan ebeveynler bir anda ayaklanıvermişti. O bir istenmeyendi. Kötülük Üzerine yazımda uzunca bahsetmiştim. İnsanlar karanlık yönlere sahiptir ve içten içe herkes bu yönlerinden suçluluk duyar. Bu duygudan kurtulmaları lazımdır ve bunun için kurbanlar seçerler. Toplumun içten içe ahlaksızlığı ve buna karşılık insanları yargılayıp cezalandırışı filmde çok iyi işlenmişti. Damgalama bir suçlunun onu suça iten problemlerden çıkmasını değil bataklığa sürüklenmesini sağlar. Karakter de sonunda intihar girişiminde bulunduğunda ona artık tümden acımaya başlayabiliyorsunuz. Bir sapık, bir suçlu da olsa o bir insan. Onu bu hale getiren sebepler bir yana her insanda olduğu kadar iyi yanlar da var onda.

2 Mart 2016 Çarşamba

Spotlight // Cinsel Taciz ve Din

Bu yıl gerçekten ilk defa Oscar Törenini şu geçit kısmını saymazsak başından sonuna sıkılmadan izledim. Yarı komediye vurularak ülkede siyahi bir başkan gelmemesine rağmen hala değişmeyen bazı durumlar gösterildi. Özellikle sektörde zenci aktörlerin Oscar'da öne çıkamaması eleştirildi. Kimine gerçekten güldüğüm film parodileri yapıldı. Nitekim bundan sonraki yıllarda siyahi dostlarımızı Hollywood ekranlarında daha fazla göreceğimiz kesin. Stephen King'n ünlü fantastik serisi Kara Kule'nin baş aktörü bir beyazken siyahiye çevrildi. J.K. Rowling bile Emma Watson'un yüzüyle akıllarımızda kalan Hermione'yi tiyatroda bir siyahi oyuncuya verdi ve bu kararını kitapta karakterin renginden hiç bahsetmediğini söyleyerek destekledi. Yani "Patron Siyahi Baş Rol İstiyor." ve herkes ucundan kıyısından buna yönelmeye başladı bile. Bu mesele bir yana konursa diğer bir sosyal mesaj da ülkemizde de son dönemde fazlasıyla konuşulan bir konu gündemdeydi: Taciz ve Tecavüz. Lady Gaga tarzından taciz mağdurları için bestelediği şarkı verildiğinde zaten en iyi film ödülünün Spotlight'a gitmesi benim adıma sürpriz olmadı. Oscar'da senaryo, kurgu ve grafik detayları, oyunculuklar ayrı ayrı ödüllendirilirken en iyi film seçerken içerdiği mesaja bakıyorlar genellikle. Örneğin 2009 yılında Titanic ile adını duyurmuş olan Cameron 3D film yaparak bir devrim yapmış olabilirdi ancak o yıl ülke gündeminde Irak'taki askerlerin dönmeleri ve İkiz Kulelere saldırı meselesinden beri içine girdiğimiz yeni soğuk savaş hali vardı. The Hurt Locker tam da buradan yakaladı konuyu ve Irak savaşına giden Amerikan askerlerinin ülkeye döndüklerinde yaşadıkları uyum sorunu anlatıldı. Akademinin yılın teması olarak seçtiği konuyu doğru tutturmuştu ve bir çoğuna sürpriz bir şekilde oscarı kaptı. Bu yıl da benzeri bir durum yaşandı. Sonunda Dicaprio'ya oscarı kazandıran The Reverant ve teknik ödüllerin hemen hepsini kapan Mad Max gibi iki iddialı yapımın karşısında Spotlight sade durgun bir filmdi. Ama içerdiği mesaj onu önemli kıldı.